8.01.2013
GÜNÜN MODASI Ahlaki değerler ve normlar tarihi değeri olan eski eserler gibi saygı ve ilgi görse de hayata karıştırılmadan bir köşede tutulmaktadır. Veya ihtiyaç halinde, bir ticari meta gibi kullanılabilmektedir. İnsan akıl ve duygu sahibi olan ve her ikisi arasında makul bir denge kurması gereken varlıktır. Bu dengeyi kuramazsa ya kuru aklın esiri oluyor ya da kontrolsüz duyguların anaforunda kayboluyor. İnsan aklını kullanmayan ama kendisini akıllı sanan, herkesi kandıran ancak fark edilmediğini sanan bir varlık gibidir. Aklını kullanmamak derken; objektif bakış ve değerlendirme yeteneği körelmeyi, karşındaki olayı, nesneyi olduğu gibi değil de işine geldiği gibi değerlendirme alışkanlığında olmayı kast ediyoruz. Böyle bir insan günün moda akımlarının etkisiyle davranmaktadır. İnanç, düşünce ve davranışlarında doğrusu eğrisi değil de menfaat sağlayıp sağlamadığı konusu insan için belirleyici olmaktadır. Ahlaki değerlerin önemini belirtmek, dillendirmek geçer akçe ise o da yapılıyor ama menfaate uygun düşmüyorsa hiçbir ahlaki değer tanınmıyor. En kötüsü ve en tehlikelisi de din ve inancın menfaatperest insanlar elinde aslından uzak bir şekilde anlaşılması ve yaşanmaya çalışılmasıdır. Aldanışın ve aldatışın ta kendisidir bu. Aç gözlü ve açık göz davranışın da bir başka ifadesidir. Ahlaki düşüklük olarak anlaşılması ve algılanması gereken bu durum maalesef cin gibi zeki oluş, işini bilmek olarak değerlendirilmektedir. Etrafımız cin gibi, işini bilen, günün adamı olan kişilerle doludur. Menfaatler temin edildiği sürece de bu tutumdan kimse rahatsız olmamaktadır. Dinin gerçeği ile uyuşması mümkün olmayan bu ahlaksız tavrın sürdürülmesi ise samimiyetten uzak bir anlayışın hayatımızı doldurmasıdır. Akıl ve duygu dengesini kuramayan, kurmayan insan; duygu egemen bir yaklaşımla içinde bulunduğu durumu sorgulamaktan çok uzaktır. Bir ikametgah adresini bile sormadan bulamayan bir insan devasa meseleleri sorgulamadan nasıl anlayacak ve nasıl çözecektir. Bu insan her türlü aldatılışa da açıktır. Hele bir menfaat söz konusu olunca bu aldatılışa gönüllüdür de! Aldatılan insanların temel özellikleri aldatıldıklarının farkında olmamalarıdır veya şikayetçi olmayışlarıdır. Sonuç, aklını kullanan insanların ve ulusların yönlendirdiği yığınların ortaya çıkışıdır. Bir başka ifadeyle gönüllü köleliktir bu gelişme. Duygusal tavır gösteren, eleştirme yeteneklerinden uzak yaşayan günümüz Türk insanı maalesef hemen herkes tarafından kandırılabilmektedir. Böyle olunca da yüzsüzler, ahlaksızlar, sahtekarlar, riyakarlar hiçbir bedel ödemeden varlıklarını sürdürmektedirler. Bedel ödeme bir yana hüsnükabul de görmektedirler. Bedel ödeyenler ise daha çok az sayıdaki karşı taraftakilerdir. Halbuki Peygamberimizin şu hadisi iyi bilinmektedir: “ Müslüman aynı delikten yılana iki defa ısırılmaz.” Çünkü Müslüman aynı hataya bir daha düşmeyi suç sayar. Bu konuda bir Çinli bilge, Sun TZU’nun şu sözünü de nakletmek uygun olur: “ Beni bir kere aldatırsan sana yazıklar olsun, beni iki kere aldatırsan bana yazıklar olsun!” Evet aldanıştan aldatan kadar aldatılan da sorumludur. Birazcık düşünmek, eleştirmek, doğrusunu eğrisini anlamaya çalışmak için hareket edersek kişisel ve sosyal hayatımızdaki, siyasi hayattaki birçok hadise daha gerçekçi olarak anlaşılabilir. Eleştirel bir yaklaşımla anlamaya çalışırsak aşağıdaki olayların anlamı bizim için daha gerçekçi olacaktır. 1- Suriye’ye niçin en sert tepkiyi biz veriyoruz? Efendim zalimin zulmü meselesi var. Çok doğru ancak Suriye’dekinden bin beter olayların yaşandığı Irak için aynı tepkiyi niye göstermedik-göstermiyoruz? 2- Suriye’de rejimin hemen gideceğini öngörerek hareket eden Türk dış politika mimarlarını bu toplum niye hesaba çekmez? 3- Orta Doğu’ya yönelik dış politikamızda- hem Irak hem Suriye için- Türkmenlere niçin yer yoktur? Bu duruma tepki de niçin yoktur? 4- Türkiye’de bir takım çevreler Kürtçülüğün azdırılışı ve bir Kürt devleti kurulmasına ramak kalmış olmasından niye rahatsız olmazlar? 5- ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Robert HUP şu sözleriyle; “ Amerika’nın misyonu milli devletleri gömmek, halkları daha küçük birimlere bölerek yaşatmaktır” neyi anlatıyor? 6- Almanya’da 1991 Bilderberg toplantısında David Rockefeller’in şu sözlerine bakın: “ Dünyada 1000(bin) devlet oluşturduğumuzda dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakkı, artık dünya bankerleri ve entelektüelleri olan elitlerin otoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur.” Bilderberg toplantılarında dünyayı yöneten güçler bir araya geldiğine göre bu sözler fantastik değerlendirmeler olabilir mi? Evet bir avuç elitin yönettiği bir dünya ve sürüleştirilmiş insanlık… Bir avuç elit ve bankerin yönettiği bir dünya ve insanlık tablosu oluşturulurken aklını kullanmayan bir toplumun bu meseleleri anlaması bile imkansızdır. Kaldı ki nerde çözüm üretmek? Böyle bir toplum elbette akıllı olanlarca yönlendirilip- yönetilecektir. Nitekim öyle de oluyor… Biliyorum imanımız var diyeceksiniz! Var tabi çok şükür! Ama aklını kullanmayanın imanı olur mu, varsa da kalabilir mi? EN BÜYÜK BÖLÜCÜLÜK 7- Egemen Bağış; “ AB süreci Türkiye’de…...Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Alevi’siyle, Sünni’siyle……” diye devam ediyor. Başkalarının bölücülük yapmasına gerek var mı? Türk hükümetinin bir bakanının ağzından dile gelen bu zihniyet bizi bölmeye yeter de, artar bile… Bir başka örnek de şöyle: BDP Eş Başkanına “ Türkiye’de 36 etnik grup var. Sen niye sadece birinin savunuculuğunu yapıyorsun” diyen de aynı bölücü zihniyeti taşımaktadır. SARI GÜL 8- Mustafa Sarıgül ABD’ye gidiyormuş.( Belki de şu anda gitmiştir.) Anlaşılan Sarıgül, siyasette öne çıkacak. İcazet almaya gidiyor PKK- TERÖR 9- Terör örgütü ile madem anlaşacaktınız ne diye mücadele ettiniz? Öcalan’la görüşmek içinize siniyor mu? PKK silahları –şimdilik- kullanmayacakmış. Türk devletinin gücü PKK’nın tekrar silah kullanmasına engel olabilecek mi? Elbette Türkiye büyük güçtür diyorsanız itirazımız yok. Şimdi niye adamın ayağına gidip anlaşmaya çalışıyorsunuz o zaman? Silahları şimdi biz sustursak olmaz mı? Hem neler verildi, neler verilecek? Bu anlaşma, terörle bir yere varıldığının da kesin ispatı değil mi? 10- Rum yönetimi başkanı Hristofyas, beş yıllık iktidarları döneminde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin siyasal açıdan yükselmesinin başarıyla engellediklerini ifade etmiş. Hristofyas, haksızlık ediyor! Burada söz konusu olan başarı bizim dış politikamızı yürütenlerindir. YA DEMOKRASİ Evet demokrasi fazilet rejimidir. Ne diyelim… |